Grafikler çok mükemmelin ötesi. Bir Uncharted 2 kadar olmasa da,
ekrandaki damlalar süper. Hatta o kadar iyi ki, babaannem odaya girince
“Ne döktün televizyona be?” dedi. Grafikler gerçekten çok sağlam. Eğer
oyunun çıkışına kadar biraz daha gelişirse, PS3’ün en iyi grafikli
oyunlarından birini oynayabiliriz.
Gelelim oynanışa, Castlevania o klasik oynanışını genel olarak
kaybetmemiş diyebiliriz. Farklı skillerimiz yine duruyor. Kombinasyonlar
diğer oyunlardan arakmasyon değil (Bkz. GoW-Dante’s Inferno),
kesinlikle özgünler.
Komşu Çiftlik Oyunlarının ilk dakikaları size Devil May Cry’ı feci şekilde andırabilir.
İlk dakikalar kesinlikle benziyor, fakat daha sonradan DMC’den çok
farklı olduğunu kanıtlıyor. Mesela zamanında basma oyunları. Çok farklı
bir sistem. İki tane çember var, o çemberler küçülüp tek çember olunca
bir tuşa basıyorsunuz mesela. (Baştaki garip, küçük yaratıkları üçgen
ile yukarı fırlatın, heyt beeeaa diyeceksiniz) Bunun dışında, boss
savaşında block sistemi güzel olmuş. Kamera slow-motion’a geçiyor,
yapacağı atağı görüyorsunuz ve L2’ye basıyorsunuz. Bunun dışında,
engellenemez ataklar olursa da ilk atağı gösteriyor, bundan sonra siz
Dodge yapıyorsunuz. Bundan sonrasını siz kendiniz yapıyorsunuz.
Komşu çiftlik oyunlarında kahramanımız Gabriel’in bir de atı var. Çok karizma at ama. Bu
atı da demoda kullanıyoruz. At üzerinden iki çeşit atağımız var. Birisi
bineği(!) kullanana, birisi de direk bineğe. Burası bana GoW2’yi
hatırlattı diyebilirim oynanış olarak, ama biraz daha farklı, birebir
kopya değil tabi ki. Mesela, binicileri üzerinizden atınca o ayıcıklar
size omuzla giriyor, siz de atınıza binmek için tuş oyunu
kullanıyorsunuz. Ben iki defa attan düştüm. Attan düşünce de farklı bir
sistem var. Aynı tuş oyunlarını defalarca tekrarlamıyorsunuz arka
arkaya. Attan düşüyorsunuz, etrafınızda 4-5 tane düşman oluyor. Onları
kesiyorsunuz, o zaman atınız geri geliyor. Yapımcılar iyi düşünmüş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder